Dün olduğu, yarın yaşarsam olacağı gibi bugün de hayallere daldım. Koştuğumda hiç durmamayı hayal ettim bu sefer. Başka bir günde güzel bir rüyadan hiç uyanmamayı hayal etmiştim. Daha başka bir günde ise uçmayı, evet hemen hemen herkes gibi uçmayı hayal ettim; hem de hiç yere konmamışçasına sürekli. Zaten insanın hayalleri hep süreklilik üzerine değil midir? Kral olursun, ardından vezir olabileceğini düşünür müsün, hep kralsındır o anki hayalinde.
Bugün, nedense süreklilik arz etmeyen bir hayale daldım. Yani doğup hiç ölmemeyi değil, belirli bir suçtan dolayı, artık ne olduğunu siz düşünün, yarın yaşamayacak şekilde idam edilmeyi düşündüm. E bu hayaller hep iyi olacak değil ya, veya kim bilir belki de ölüm çok iyi bir şeyin ta kendisidir.
Hayalimde kendimi bir odaya kapattım. Sadece 30 cm² dışarıyı gören penceresi olan ve ortalama bir insan boyu ile eş değer kapısı olan bir odaya. Bu odanın dışarısı ile tek bağlantıları bunlar: küçük bir pencere ve bir kapı ve bunlar odanın aynı zamanda tek ışık kaynakları. Odada bulunan yatak oldukça rahatsız edici, tuvalet ise ilginç ama tertemiz. Bu odaya kendim, kendimi kapatmış olmama rağmen neyse ki sonsuza kadar bu yatakta ve bu pek ışık görmez lanet olası odada kalmayacağım. Duvarlardan söz etmeyi unuttum, tahmin edebileceğiniz gibi bir sürü not bırakılmış. Bu oda, ölümden birgün öncesinin odası, sanırım tuvalette pek kullanılmadığı için tertemiz. İnsan korkudan nasıl altına işemiyorsa? Notlar odadaki tükenmez kalemle yazılmış. Tükenmez kalem, umarım ben notlarımı yazarken tükenmez. Gerçi hayali kuran benim, neden tükenen bir kalem hayal edeyim ki!.
Birisi, hayır hayır birden fazlası duvara şöyle yazmış: “Suçsuzum”. Acaba gerçekten suçsuzlar mı? Olabilirler, çünkü adaletin mumla arandığı günler çok olmamış mıdır? Kesin suçsuzdurlar, belki de kendilerince; çünkü toplumca çok ağır görülen suçlar bazen sizin için suç teşkil etmezler. Mesela toplumca terörist görülen birisi kendisince terörist midir? Her halde değildir.
Sanırım artık netleşti, ölümüme çok az kaldı. Hayalin, hikayenin artık her neyse, ben, sonunda öleceğim; ama ya siz, bu hayalin veya hikayenin sonunu görebilecek kadar yaşayacak mısınız? Victor Hugo’dan esinlendim evet. Onun “Bir İdam Mahkumunun Son Günü” adlı eseri beni bu hayale daldırdı. Zaten okuduklarınız size hayal kurdurmayacaklarsa neden vardırlar ki? Şöyle diyor o eserde:
“Benimle ilgili hükmün açıklandığı andan itibaren uzun bir ömür sürmeyi ümit eden kim bilir kaç kişi hayatını kaybetmiştir! Greve Meydanı’nda idam edileceğim günü beklerken, genç olan, özgür ve sağlıklı olan, benden önce kaç kişi hayatını kaybetmiştir kim bilir! Şu anda bile istediklerini yapabilen, açık havada özgürce dolaşıp soluk alan nice insan benden önce bu dünyadan göçüp gidecek!”
İstediğim mesajı verdiğime göre bu hayali daha fazla uzatmama gerek yok. Öldüm gittim işte, ve o odaya kalem tükenmeden bende şöyle yazdım:
Suçsuzum!..
Gökhan Dağ (gokhandag.com)
iletisim@gokhandag.com